KİM BU KADIN?



Yazar bir baba. Matematikçi bir anne. Hibrit doğdum ben de işte. Okumadan yazmadan duramayan; insanı biliç altını incelemeyi seven matematikçi bi kaşif. Öğrendikleriyle asla yetinemeyen; kendine her gün yeni şeyler katmayı hobi edinmiş bi maceraperest.
Yazın dünyasındaki maceram ortaokulda edebiyat dersini veren hocamın kompozisyonlarımdaki ayrıntıları keşfetmesiyle başladı. İçe dönük, fazla konuşmayan, fazla bakmayan, ayak altında dolanmayan minik bi motivasyon bombasıydım o dönem. Hocamın “kompozisyonlarını yazarken falanca yazardan mı esinleniyorsun” demesiyle uyanmıştım. Aslında bu kadar kibar ifade etmemişti. Ben afallayıp neden öyle düşüdüğünü sormuştum. Yusufgel kuşlarını o yazar sık sık metinlerinde konu edermiş. Bunun üzerine ben de duruma konu olan kompozisyonumu yazarkenki ruh halime, o masanın başına döndüm kafamın içinde tabii… Anlatmaya koyuldum…

Ahşap bi ev, iki katlı… İkinci katta balkona bakan ufak bi iç veranda. Annem çalışma masasını oraya koymuştu aydınlık olsun diye. Otururken arkam kapıya dönük olduğu için hemen balkonun kenarından içeri girmeye can atan akasya ağacının duvardaki yansımalarda dans edişini izleyebiliyordum. Bahar, akasya çiçeklerinin kokularıyla gelişini müjdelerken; iç çekiyormuş gibi inleyen kuşlar gelirdi balkonumuza. Ben seslerini taklit ederken, annem "bunlar yusufgel kuşları" demişti. Bu kuşun ismini konma hikayesini anlattı. Ben de madem kuşlar misafirliğe gelip kafamı şişirmeye karar vermişler, onlardan kompozisyonumda bahsetmeliyim diye düşündüm.

Tüm bu 'yusufgel kuşları'nın metnime dahil oluşunu anlattıktan sonra, böyle çok bilmiş sempatik bi cimcimeye hoca bir daha benzer şeyler sormadı. Onu aldı ve rehberlik hocasına götürdü: “Bu cimcimenin kompozisyonlarına bir de sen bak. İkiniz iyi anlaşırsınız diye düşünüyorum, onu çalıştırmanı istiyorum.” diye beni rehberlik hocasına emanet etti.

Rehberlik odasının tüm duvarları tavana kadar kitap raflarıyla doluydu. Bordo ve lacivert bez kaplı ciltlerin dokusunu hala hatırlarım. Raflarda daha çok 1600'ler ve 1900'ler İngiliz, Fransız ve Rus Edebiyatının ağır abilerinin eserleri vardı. Hatta ilk okuduğumuz kitabı da hatırlıyorum. Dostoyevskinin Ecinni'ler isimli eseri. Kitabı bitiremeyeceğim diye paniklememi, bir cümlenin 5 paragraf byounca kopmadan sürdüğü bölümleri. Daha cümlenin ortasına gelmeden başını unuttuğumu da hatırlarım.
Bi mola vermem lazım... Gelicem















Comments