Ben Bir Hiçim!

(Romanımdan bir bölüm...)
Yirminci Bölüm - Eleme

Elemeyi kim yapacak? Ve eleme hangi kriterlere göre yapılacak..? Sadece bu soru vardı aklında. İlk olarak aklına yüzeysel şeyler geliyordu. Kendi sübjektif bakış açısıyla eleyeceği şeyler ilk başta fizyolojik bozukluğu olanlar, hasta genler, çirkinler? Sonra sapıklar, katiller, hırsızlar, yalancılar, entrikacılar. Ya dişe dokunur meslek dallarında birinde görev almayanlar? Algı düzeyi yetersiz olanlar, yeteneksiz olanlar, kendinden başkasına faydası olmayanlar…
Diz üstü bilgisayarını açıp yazmaya başladı:

* * *

Peki ben lazım mıyım?

Kendimi bu denklemden nasıl çıkarırım? Evrenin bu anından, Ankara’nın bu noktasındaki bu eylemler silsilesinin şu anki düğümünden nasıl çıkarım? Kendimi denklemden çıkarmak… Burada var olmak yerine başka bir yerde var olmayı istemediğim açık. Başka bir yöntem önermeliyim… Bilinç altıma…

Kendimi evrenin zihninden silmek…

Herkesin hafızasından değil sadece; tarihten ve bütün kuantum olasılıklardan da. Her versiyonuma sirayet edecek bir çözüm… Ben hiç var olmamışım gibi, kuantum sürekliliğin kendimi kesip çıkardığım noktasından devam edeceği bir denklem üretmek.

Bunun için önce insanlığa nasıl faydalı olacağımı bulmam lazım. Hizmet etmenin bir yolu. Rastladığım herkese iyi gelerek. Kendimi unutarak. Diğerlerinin arasında silikleşmek. Tepkileri törpüle… Tepkisizliğin bir yolunu bul. Konuştuklarım, karar verdiklerim, edime döktüklerim hep yanlış sapaklara götürdü beni. Bir hiç olmanın yolunu bulmalıyım. Ama bu arayışın kendisi de yanlış. Bir tırmalama, bir çabalayış. Aşırı çaba… Batan şey işte bu! İten. Ötelenmeme sebep olan… Ben bir hiç olmalıyım… Hayır, olmalı değilim. Ben zaten bir hiçim… Hiçliğimle barışmalıyım. Hiçliğimle birleşmeli, onu kabullenmeliyim. Hiç bir yönüm yok. Hiç bir yere gitmiyorum. Vardığım da hiç bir yer olmayacak. Niyetlensem de kumun içinde boşa dönen bisiklet tekeri misali çabam…

Ben o bisikletin tekeriyim…
O teker olmak…
Delicesine dönenip durmak… Ne yaptığının farkında olmadan… Yönsüz… Yol alamadan…
Yersizliğim yurtsuzluğum bundan. Etraftaki bütün bu seslere, bütün bu devinimlere, bütün temaslara öfkem bundan.

Temas… Temasın sıcaklığı… Olabilirliği… Olasılığının verdiği heyacan…

İnsanlar birbirine sarılıyor. Kollarından birbirine şefkat akıtıyor. Payıma düşen sarılışlar çok az. Ben de 'az’ım. Ben de 'az’ım da ondan… Eksiğim… Ve bir şeyin bu parçamı tamamlayacağını sanıyor ve umuyorum. Ama boşluk… Tamamlanabilir mi?

Boşluk; nev’i olmayan bir 'ide’dir.

Değil midir? Bir türü, algılanabilecek fiziksel bir özelliği yoktur. Kokusu yoktur. Bir duyum yaratmaz. Korku gibi, neşe gibi, özlemek gibi. Boşluk, içimde hissettiğim bir eksik alan olamaz. O yoktur. Yokluğunun kanıtı hissedilemez ve bilinemez olmasıdır. Olmayan bir şeyi bilemezsin.

İçimdeki boşluk derken kastettiğim şey ise acıdır. Sahipsizliktir. Yuvasızlık. Yadırganmak. Kabullenilmemek. Ötelenmek. İtilmek kakılmak. Üstüme cereyan yapan pencerelerin açılmasıdır…

İçimizdeki boşluğun, başka içinde boşluğu olan insanlarla denk gelip birbiri arasında yaptığı cereyanı insanca olanın tezahürü sanıyoruz hepimiz aslında…

Boşluklarımızı meziyetlerimiz sanıyoruz. Birbirimizden üstün olduğunu zannettiğimiz yönlerimizi karşılaştırma, çarpıştırma çabası içindeyiz… Oysa boşluğun sonsuzluğa sünen ölçüsüz, hadsizce ölçüsüz doğasını ölçebilir misin? Ölçemediğin şeyi nasıl karşılaştırırsın. Nasıl başkasının boşluğuna teğet geçebilirsin. Ki bırak değmeyi… Değmek… Dokunmak. Temas hissi bu boşluklar arasında tezahür eden o cereyandan ibaret. Bunu bilerek nasıl aldanmışlık içinde sürüklenip duran ilişkilerime devam edebilirim ki.

Var olmak dediğim şeyi artık nasıl kabullenebilirim. Hücrelerimi nasıl ikna edebilirim hala orada olduklarına? Ruhum ve zihnim gibi bedenimin de en ufak birimine kadar bölünüp parçalanması gerekmez mi?

‘Ben’ dediğim şeyin ne olduğunu artık nasıl bilebilirim?

* * *

Kafasının içindeymişçesine Ariel’in sesini duyunca irkildi: “Dağıldın yine!”. Diz üstü bilgisayarını kapatarak kendi kendine mırıldanma modunda cevap verdi: “Tamam tamam. Sana sıkı bir liste hazırlayacağım.
Etik: etik değeri olmayanları dünyadan siliyorum. “
Ariel: “Herkesin etik değerleri vardır. Bir nebze…”
Zeynep: “Peki o zaman. Etik değerleri göz ardı ederek, hayatını bunlara göre yapılandırmayanları sileceğim.”
Ariel: “Denetmen mi olacaksın. Yargıç? İnfazcı?”
Zeynep: “Off! Gerçekten çok zorsun.”
Ariel: “Duygusuzlar ordusu mu yaratacaksın. Renksiz tatsız bir dünya mı istiyorsun?”
Zeynep: “Sadece korkunç deneyim yaşatmasın kimse kimseye artık. Onu istiyorum.”
Ariel: “Saf sevgiye ne dersin? Herkes birbirine aşık olsa mesela.”
Zeynep: “Cinselliği aradan çıkarırsak olur. Neden olmasın! Aksi halde etraf buram buram fenalık kokar!”


Zeynep Kaplan
Kaleme Aldığım: 14 Eylül 2022

Comments

  1. ''Hiç'' bitmesin istedim, eline sağlık merak ettim tamamını

    ReplyDelete

Post a Comment